Cuma, Temmuz 28, 2006
Bilir misiniz?
Her işin kendine özgü bir takım inceliği, tekniği vardır ve bu işlerden en iyi o işin ustası anlar. Siz katılın veya katılmayın duvar işinde de durum böyledir.
Öyle sanıyorum ki, duvar işince tuğla, harç malzemeleri yani çimento kum su, kum eleği, kürek, harcı duvara fırlatıp sıvamak için kullanılacak olan mala ve bu işleri yapacak olan güler yüzlü bir duvar ustası gereklidir. Aksi bir durumda bu iş olamaz herhal.
Usta kişi bu malzemelerle harcı hazırlar. Bir elinde mala ve diğerinde harç dolu saplı bir kapla birlikte önceden üst üste dizilmiş tuğlaların yanına kısa adımlarlar seğirtir. Daha önceden diktiği çıplak duvarı, elinin birini bıyığına atarak büyük hayranlıkla şöyle bir süzer. Yanaşır, eliyle sever, gülümser. İş bittikten sonra alcağı parayı bir an düşünür, tebessümü biraz daha artar. Al al olmuş yanaklarıyla malasını arar. Bulduğu malasını içinde harç olan kabın içine daldırır, yakaladığı yılışık harcı savurmak suretiyle duvara aşk eder. Ama çok dikkat etmesi gerektiğini bilir. Bilir ki gerektiğinden fazla şaplatmak, harcın yarısından çoğunun hızını alamayarak aşağı kaçma eğilimi göstermesine sebebiyet verir. Ve yine bilir ki tazyiksiz bir şaplatma girişimi harcın mukavemetini sağlayamamasına dolayısıyla malzemenin yine hoppadanak aşağı inmesine sebep olacak ve duvar ustamızı üzecek ve utandıracaktır.
Benzer dikkatsizlik durumunda başa tatsız olabilecek çok şey gelebilir. Mesela dikkat yoksunu bir yeni yetme zaptedemediği harcını hemen yakınındaki ustanın kafasına uçurtabilir ve bu durum onu ar duygularıyla başbaşa bırakabilir.
Elbetteki kendini bilen usta ayarlı elleriyle harcı duvara şaap diye atıverir de hiçbir harç zerresini ziyan etmez.
Usta attığı harca önce hülyalı bir bakış atar, bu arada eğer ihtiyaç hissederse boynunu veya göbeğini kaşır. Sonra da harcı uygun bir biçimde duvara yayar, düzler, sünger çeker ve az geriye gidip maharetini onaylar bakışlarla eserini seyreder. Meydana getirilecek yapı bitinceye dek, aynı fiil binlerce kez tekrarlanır durur. Duvar ustası eserini sanıldığı gibi kolay ortaya koymaz.
(Allah nasip eder de ömrüm yeterse, bir ara, iki kıskanç duvar ustasının ahvalini anlatmak niyetindeyim.)
Salı, Temmuz 25, 2006
.
Pazar, Temmuz 16, 2006
ÇAMURA YATMAK
Çamura yatmak deyimini zaman zaman duyar, zaman zaman kullanır, zaman zaman da duymazdan gelirsiniz; geliriz.
Peki bu iki kelimeden oluşan deyimin hakiki anlamı nedir, bu deyim tarihi seyehatte ne gibi badirelerden geçmiştir, hiç kafa yorup düşündünüz ve araştırıp öğrendiniz mi ; hiç bu konunun rahatsızlığını hissettiniz, geceleri uykunuzdan bir nebze olsun feragat edebildiniz mi? Hiç sanmıyorum…
Neyse ki ben bütün bunları yaptım.
Üzülmeyin elde ettiğim incileri buradan 4 küsur milyarla paylaşacağım. Siz de sebeplenin bakalım. :->
Günümüzde her ne kadar farklı anlamda kullanılıyor olsa da, Çamura yatmak, çamurlu bir zemine yavaşça uzanmak anlamına gelmekteymiş.
:p
Peki bu iki kelimeden oluşan deyimin hakiki anlamı nedir, bu deyim tarihi seyehatte ne gibi badirelerden geçmiştir, hiç kafa yorup düşündünüz ve araştırıp öğrendiniz mi ; hiç bu konunun rahatsızlığını hissettiniz, geceleri uykunuzdan bir nebze olsun feragat edebildiniz mi? Hiç sanmıyorum…
Neyse ki ben bütün bunları yaptım.
Üzülmeyin elde ettiğim incileri buradan 4 küsur milyarla paylaşacağım. Siz de sebeplenin bakalım. :->
Günümüzde her ne kadar farklı anlamda kullanılıyor olsa da, Çamura yatmak, çamurlu bir zemine yavaşça uzanmak anlamına gelmekteymiş.
:p
Cuma, Temmuz 14, 2006
Benimle TARTIŞMA
Peki olması gereken nedir? Ne olursa olsun, konu ne kadar basit olursa olsun, tartışılmamalıdır. Şakayla başlayan bir tartışma bile büyük bir kırgınlıkla sonuçlanabilir.
Ne kadar alakasız, saçma sapan bir konuyu savunan bir kişinin iyi niyetini görürseniz ve siz de iyi niyetinizle doğal bir şekilde cevaplar verirseniz herhangi bir sorun olabilir mi?
Bugün daha önceki sulu konuların tersine, çok mustarip olduğum bir mevzuya değinmek istiyorum.
Konu: TARTIŞMA
Tartışma, davranışlardan gelen mesajların şiddetiyle doğru orantılı olarak savaşma fiilidir derim ben. Başladığı yerde durup önü alınmazsa, genelde çok kırıcı sonuçlar doğurabilmekte.
Tartışmada kişiler davranışların, mimiklerin ve ses tonunun ne dediğiyle ilgilendiği için bir konu hakkında konuşulurken, ses tonumuz bir düşmanla muhatap olunduğunun mesajını veriyorsa karşı taraf o konuda yanlışlığını bilse bile bu tavır karşısında savaşmak zorunda hisseder kendini. Tutup ona “Evet pardon, özür diliyorum, sen haklısın” demek, genellikle çok güçtür.”çünkü karşısında kendini düşman ilan etmiş biri vardır.
Artık konu değil konunun nasıl savunulduğu önemlidir. İki taraf da birbirine savaş açmış ve beden dilleri “Arkadaşlığımızın, dostluğumuzun, şu ana kadarki paylaşımlarımızın hiçbir önemi yok.” Mesajını verir. Bu mesajı alan kişi de ses tonu vs.yle karşısındakine aynı tepkiyle karşılık verir. Hala konu kurallara göre savunuluyordur ama diğer taraftan sıcak bir savaş çoktan başlamıştır.
Bir tartışma sonucunda:
Taraflardan biri haklılığını karşısındakine kabul ettirmiştir. Onu susturmuştur.
Taraflardan diğeri oyunda haksız olan kişi olmuştur ve bunun sonucunda dayanılmaz bir iç gerilim yaşamaktadır.
düşmanının haklılığını kabul etmek istemeyen, haksız ilan edilip susturulan her normal insan gibi bu kardeşimiz de karşı tarafın haklı olduğunu kabul etmek istemez. Benzer bir durumda bir katil bile kendini haklı görür.
İki taraf da bir arkadaş kaybetmiştir.
Böyle bir muhabbetin geçtiği bir zamandan sonra haklı olan kişi tutar bir de özür bekler. Bu çok zordur.
Böyle bir diyaloğun; tarafların kişiliğine, arkadaşlık derecesine ve daha pek çok şeye göre bir çok değişik seyri ve sonuçları olabilir.
Konu: TARTIŞMA
Tartışma, davranışlardan gelen mesajların şiddetiyle doğru orantılı olarak savaşma fiilidir derim ben. Başladığı yerde durup önü alınmazsa, genelde çok kırıcı sonuçlar doğurabilmekte.
Tartışmada kişiler davranışların, mimiklerin ve ses tonunun ne dediğiyle ilgilendiği için bir konu hakkında konuşulurken, ses tonumuz bir düşmanla muhatap olunduğunun mesajını veriyorsa karşı taraf o konuda yanlışlığını bilse bile bu tavır karşısında savaşmak zorunda hisseder kendini. Tutup ona “Evet pardon, özür diliyorum, sen haklısın” demek, genellikle çok güçtür.”çünkü karşısında kendini düşman ilan etmiş biri vardır.
Artık konu değil konunun nasıl savunulduğu önemlidir. İki taraf da birbirine savaş açmış ve beden dilleri “Arkadaşlığımızın, dostluğumuzun, şu ana kadarki paylaşımlarımızın hiçbir önemi yok.” Mesajını verir. Bu mesajı alan kişi de ses tonu vs.yle karşısındakine aynı tepkiyle karşılık verir. Hala konu kurallara göre savunuluyordur ama diğer taraftan sıcak bir savaş çoktan başlamıştır.
Bir tartışma sonucunda:
Taraflardan biri haklılığını karşısındakine kabul ettirmiştir. Onu susturmuştur.
Taraflardan diğeri oyunda haksız olan kişi olmuştur ve bunun sonucunda dayanılmaz bir iç gerilim yaşamaktadır.
düşmanının haklılığını kabul etmek istemeyen, haksız ilan edilip susturulan her normal insan gibi bu kardeşimiz de karşı tarafın haklı olduğunu kabul etmek istemez. Benzer bir durumda bir katil bile kendini haklı görür.
İki taraf da bir arkadaş kaybetmiştir.
Böyle bir muhabbetin geçtiği bir zamandan sonra haklı olan kişi tutar bir de özür bekler. Bu çok zordur.
Böyle bir diyaloğun; tarafların kişiliğine, arkadaşlık derecesine ve daha pek çok şeye göre bir çok değişik seyri ve sonuçları olabilir.
İETT lerde benzer durumlar çok oluyor. Vatandaş arabada bir hata yapıp çalan telefonuna cevap veriyor, bunu gören sinirlice birinden “Kardeşim gözün görmüyor mu? şu işarete baksana, kapat o telefonu!!” şeklinde bir tepki görüyor. Hoş diil…
Peki olması gereken nedir? Ne olursa olsun, konu ne kadar basit olursa olsun, tartışılmamalıdır. Şakayla başlayan bir tartışma bile büyük bir kırgınlıkla sonuçlanabilir.
Ne kadar alakasız, saçma sapan bir konuyu savunan bir kişinin iyi niyetini görürseniz ve siz de iyi niyetinizle doğal bir şekilde cevaplar verirseniz herhangi bir sorun olabilir mi?
Hiç sanmıyorum, hem de hiç, nokta kadar bile...
Salı, Temmuz 11, 2006
SONSUZ PATATES
Son bir kaçgündür...
İçimde bir takım, tarifi güç, tuhaf duygular...
Offf!!!
Dedim bu böyle olmayacak, yeni bir yemek tarifi vermenin zamanı gelmiş de, geçmekte. Hemen bir yemek ve o yemeğe ait bir isim bulmak gerek.
Çok düşündüm, çok araştırdım, çok ağrılandım. Ama sonunda sanırım birşeyler buldum.
Yemeğimizin ismii hımmm?? , evet yemeğimizin ismii "Sonsuz Patates!!!"
Dikkat etmeli ve malzemede herhangi bir eksiklik yoluna gitmemelisiniz. Aksi halde "Sonsuz Patates"in lanetli nefesi sonsuza dek ensenizde olacaktır, baştan söyleyim.
SONSUZ PATATES:
Malzemeler;
Yapılışı:
Bunların hepsini temiz bir zemine yayın, üzerine yeni öğütülmüş un serpiştirin. Tüm bu eylemleri gerçekleştiriken, ıslık çalar vaziyette, gözünüz hep tavanda olmalı.
Hindistan cevizinden hoşlanmıyorsanız karışıma tepeleme iki kepçe hindistan cevizi ilave etmeyin.
Daha neler yapılmalı bundan pek emin değilim açıkçası. Gerisini siz değerli bloggerlara bırakıyorum. Neşeli günler, Sonsuz patatesler sizinle olsun. Hatta yakanızı hiç bıramasın.
Cuma, Temmuz 07, 2006
ACABA DOĞRU MUDUR
Meraklı bir zat-ı muhterem, çok yüksek tepelerdeki karanlık bir mağarada hayatının son yıllarını yaşayan Karaya ulaşmış ve sormuş,
"Alışmadık belde tuman durmazmış, bu doğru mudur?" diye.
Bu tuhaf soru karşısında soğukkanlılığını koruyabilmiş olan Kara da cevaben şöyle demiş:
"Bu suale cevap vermek o kadar da kolay olmayacaktır. Evvela tuman giymiş bir belin detaylı bir şekilde müşahede edilmesi iktiza etmektedir. Ne yalan söyleyim mevzu hakkında etraflıca malumata sahibim ; ama bunu hop diye seninle paylaşmak niyetinde elbetteki değilim."
Salı, Temmuz 04, 2006
"SU AKAR DELİ BAKAR"
Pek bilen ve pek de yanılmayan LafAsan arkadaşımız dedi ki:
"Su Akar Deli Bakar. "
Acaba bu manidar atasözümüzü kim hangi akla hizmetle söylemiş ve aynı söz hangi ihtiyaçtan dolayı kullanılmış ve eşe dosta tavsiye edilmiştir. Ben de derim ki: Tabi bunun cevabını bulmak şu anki teknolojiyle pek imkan dahilinde değil ama varsayımlara kulak verebilir ve birine inanıp ona göre yolumuzu çizebiliriz.
"Su akar deli bakar" SÖZÜNE İLİŞKİN YAKLAŞIMLAR:
1- Ünlü Türk Dil Bilimci Ni-Kara Qua'ya sorduk ve dedi ki:
"Su akar; aynı zamanda, su deli deli bakar." Yani suyun akma ve tuhaf bir bakma şekli vardır. bu ihtimalden hareketle; bu söz, suyun temizleme dışındaki özelliklerine işaret eden özü çok bir sözdür, demiştir.
2- Pek ünlü Türkolog Kara-Hipler'e sorduk:
" 'Su akar, deli de bakar.' Yani "su"yun yaptığı tek bir iş vardır akmak; "Deli"nin yaptığı tek iş vardır, o da bakmak. " dedi. bu sav Ni-Kara Qua'nın savına oranla pek karın doyurucu olmasa da Kara-Hipler'in bilgisine hürmeten yazalım dedik.
3- Anonim bir bilgi:
"Su akar, deli de ona, yani suya, yani suyun akışına bakar."
Biraz daha derinlemesine ele alırsak, deli olmayan, aklını kullanabilen bir insan suyun akışına bakmaz (seyirci kalmaz); bir şeyler yapar; hiç bir şey yapamasa bunun rahatsızlığını hisseder.
Bu açıklama karşısında çok aklı başında cümleler sarfetmek, ne yalan söyleyeyim, bence mümkün değil. Nedeni de çok açık. Yani suyun akışına seyirci kalmayarak ne yapacağız, hanımı da yanımıza çağırıp "ula ula, geç karşıya, su akıyor, mani olalım" diyip, kollarımızı açarak suyun önüne mi geçelim, ha ne yapalım. EE böyle yapıp ne olacak, olan o ayki ekderse aldığımız mavi renkli tişörte olmayacak mı?
Neyse kardeşlerim, nihayetinde bu da bir yaklaşım, bize düşen soğukkanlılığımızı daima muhafaza edip olan bilgileri sizinle paylaşmak.
4- Konuyla ilgili Grörheng şöyle dedi:
Gerçi o, bu cevabı verirken belli etmemeye çalışarak güldük ve gülüştük. Allah'tan gözleri pek iyi görmüyordu durumu anlamadı.
Grörheng'e göre bu cümle bünyesinde bir ünlem eksiktir, düşünemeyen, yanlış yorumlama işini alışkanlık haline getimiş kişilere hitaben söylenmiştir ve asıl olması gerken şekli şudur:
"Su akar deli! Bakar" Hey deli olan zihniyet, hey aklı başında olmayan kıt düşünceli kişi!! Su akar ve bakar anlamına gelmektedir.
Artık takdiri size bırakıyorum.
5- Mesleğinde uzman olan Kara'ya sorduk, dedi ki:
Bence bu bir atasözü değil. Çünkü atasözleri çok eskilere dayanan bir sözdür. Eee çok eskiden barajlar pek rağbette değildi. Su zaten boldu. Suyun akıp gitmesi çok da sorun olarak görülmüyordu. Böyle bir zamanda suyla ilgili bu tarz bir söz söylemek pek de ihtimaller dahilinde değildi. böyle bir durumda bu sözün doğması akıl kârı değildir. Demek oluyor ki bizim böyle bir atasözümüz yoktur olamaz. Olsa olsa bu, uydurma bir sözdür ve kafa karıştırmak için ortaya atılmıştır.
Bir de Arapça'da "bakar" inek anlamına gelmektedir ama bu şekilde düşünürsem, durumum "Grörheng'den farklı olmayacağı için bu konuya hiç deyinmeyeyim diyorum.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)