Türk Dil Bilimciliği mevzu bahis olduğunda benden aşağı kalmayan çok değerli bir meslektaşımıza ithaf olunur
Efendim, gün geçmiyor ki kişilerin kafasına sorular takılmasın.
Çok değer verdiğimiz, bir zamanlar aynı okulun aynı T şeklindeki masanın başında, birlikte fenalıklar geçirdiğimiz bir şahs-ı muhteremin aklına bir sual düşmüş. O çok değerli şahs-ı muhterem arkadaşımız demiş: “Gözden düşmek, deyiminin anlamı nedir?”
Aslına bakarsanız çok sevgili Muallime hanımın bu deyimin anlamı konusunda bir şeyler bildiğini biliyorum. Keşke mevcut bilgisini biz değerli bloggerlarla paylaşsaydı ve bana doğruluk derecesini sorsaydı da ben onaylasaydım veya eklemelerde bulunsaydım.
Hem bu şekilde daha az yorulmuş olurdum. Öyle değil mi?
Şunu peşinen bildireyim. Evet "gözden düşmek" diye bir deyimimiz var ve biz bunu kullanmaktan hiç mi hiç ar etmeyiz.
Aslına bakarsanız deyimin aslı “gözden düşmek” değil, “göze düşmek”tir. Anlamı sandığımız gibi “rağbetten düşme, eski favori olma özelliğini yitirme” anlamını karşılamamaktadır. Asıl anlamı zor, sıkıntılı bir duruma düşmedir ki , bu şu anki bilgilerimizle pek yaman çelişmektedir.
Evet ilk bakışta göze ve ilk duyuşta kulağa tuhaf gelebilir ama durum budur.
Evet, ağır bir felsefe kitabı okumuş ve ateşin yakma özelliği olup olmadığı konusunda derin şüpheler taşıyan bir septik gibi bir şey oldunuz.
Kafanız parmağı prizde unutulmuş bir cadının saçı gibi karıştı.
Hiç uzatmadan konuya geçeyim ve sizi daha fazla kıvrandırmayayım.
Deyimin aslı şu:
Vaktiyle, suyun çıktığı yere göz denirmiş. Bazı su gözleri derin olurmuş. Hafazanallah göze düşülürse ölme riski hemen koşar gelirmiş. Yani “göze düşmek” demek zor durumda olmak, ölümle burun buruna gelmek anlamına geliyormuş. Su kaynağına göz dendiği o eski dönemlerde “göze düşmek” deyimi kullanılmaya başlanmış ve zaman içinde anlam ve şekil kaymasına uğramış, “gözden düşmek” halini almııış. Anlamı da , şekli de bir garip olmuş. Hatta daha ileri gitmiş iki Türk Dil Bilimcisi işgüzarın konusu bile olmuş.
Ödev: “Gönülden düşmek” diye bir deyim var mıdır? Varsa anlamı nedir? Yoksa anlamı ne değildir? Araştırın.
Daha fazla içinizi baymak istemeyen iyi kalpli bir kişi olarak sözlerime burada son veriyorum. Allah sizi göze düşürmesin :)
Pazartesi, Şubat 20, 2006
Pazartesi, Şubat 13, 2006
BUNLAR? HEPSİ BANA AİT
Aşırı ısrarlar neticesinde çok değerli dostlarımı kıramadım ve sahip olduğumu sandığım mal ve mülk beyanında bulunayım dedim. Dedim ama kimse duymadı ben de yazmaya karar verdim.
Düşünürken anladım ki ne kadar çok şeye sahipmişim. Neler neler:
Çok şükür birden fazla nefeslik sıhhatim var,
Boyunları defaatle kırılmış ve yapıştırılmış ve ısrarla aşağılara bakmayı sürdüren ördek biblolarım,
Ördek biblolara zemin olması amacıyla para verip aldığım televizyonum,
Hangisi kirli hangisi temiz anlamakta güçlük çektiğim ; kaybolma ve dağılma konusunda çil yavrularının gıptayla baktığı koyu renk çoraplarım,
Hangisi kirli hangisi temiz anlamakta güçlük çekmediğim gömleklerim vb. giyeceklerim
Atılmaktan ümidini yitirmiş çöp ve onu bünyesinde işkence çekerek barındıran uzun derin ve koyu mavi kova,
Birkaç aydır okuyup bitirmek ümidiyle yanıp tutuştuğum, iade edemediğim için birkaç animasyon filmden mahrum kaldığım bir adet ödünç, sürükleyici kitap
Ödünç olmayan ve sürükleyici olmadığını bildiğim bir sürü kitap.
Yazma işini sevmeyen bir yazıcı ; onun altında tarafımdan bakılmaktan gınalar gelmiş olan bir monitör ve onun altında şimdiye kadar kaç defa düğmesine dürttüğüm belli olmayan bir kasa ve bunları taşımak zorunda olan bir de masa.
Yarın görevli olduğum ve hiçbir amaca hizmet etmeyen sorumluluk sınavım, sınav sorularını hazırlamama isteğim, cevapları değerlendirmeme konusundaki karşı konulmaz ihtirasım.
Okulun olduğu günlerde kalkmak zorunda olduğum saat altı buçuğum,
Falanım, filanım, yalanım…
Saçmalamak konusunda sollanılamayan kabiliyetim :) (bunu unutmamak lazımdı tabi)
Her neyse daha fazla uzatıp, saçmalama konusundaki kabiliyetimin derecesini ispatlama yoluna gitmeyeyim.
Şimdi sıra, öğrendiğim kadarıyla ve kural gereği sobeleme eyleminde…
Gerçi daha önce benzer bir davranışta (mal beyanında) bulunur gibi yaptım ama o sayılmazmış. Dualar edeyim de bari bu sayılsın, siz de edin.
EVET ŞİMDİ DE SOBELENECEK BEDBAHTHLARA GELDİ SIRA:
Okulumuzun ekolü TESTİRELLA
Okulumuzun Uzman Tez hazırlayıcısı UNUT,
Okulumuzun eski Türk Dil Bilimcisi TARHANN,
Hatta, ısrarlarıma her ne kadar kulak vermese de Akrep Nalan (Ne alaka demeyin, onu ben dedim bile.)
Cumartesi, Şubat 11, 2006
HAYAT ZOR
Yolda yürüyorsunuz,
kalabalık bir ortam
ve
aceleniz olduğunu fark ettiniz
ve
önünüzde yürüyen tel bacaklı bir kızın ayağına istemeden bastınız ,
“pardon” veya “afedersiniz” gibi bir özür kelimesi sallandırıverdiniz ağzınızdan.
Ama o nezaket okulunun kapı tokmağını bile görememiş tel bacaklı, odun kalpli cisim size, sadece ters bir bakışla karşılık verdi.
Hadi bu olay sonucunda yine bir sonuca varalım.: “Hayat zor.”
kalabalık bir ortam
ve
aceleniz olduğunu fark ettiniz
ve
önünüzde yürüyen tel bacaklı bir kızın ayağına istemeden bastınız ,
“pardon” veya “afedersiniz” gibi bir özür kelimesi sallandırıverdiniz ağzınızdan.
Ama o nezaket okulunun kapı tokmağını bile görememiş tel bacaklı, odun kalpli cisim size, sadece ters bir bakışla karşılık verdi.
Hadi bu olay sonucunda yine bir sonuca varalım.: “Hayat zor.”
Pazartesi, Şubat 06, 2006
MAÇKALI SEFİL BLOGGERLAR TOPLANTISI HEZİMETİ
Eveeet çok sevgili kardeşlerim,
Yoğun kar yağışına rağmen, binbir güçlükle okuluma vardım ve gördüm ki hiç bir muallim benden farklı bir durumda değil, şaşırdım..
Derken okula ulaşmış muallim arkadaşlarla hoşbeş, laklak, muhabbet etme etkinliklerinin hemen akabinde, günlerdir beklediğimiz "Bloggerlar Toplantısı" akıllara geliverdi. Hemen yoklama listesini aldık elimize ve gördük eksik, noksan kimse yok..
Dedik bu durumu değerlendirelim. VE kaptık bardaklarımızı, fincanlarımızı, çok kıymetli Passive arkadaşımızın havuçla zenginleştirilmiş kekini,
çıktık bir üst kattaki çok kıymettar Unut Kardeşimizin mekanına.
Kimler yoktu ki o kutlu günümüzün, mesut dakikalarında: Okulun bilgi abidesi Ben(Kara), Kek Pişirici Passive, elmalı turta unutucusu Gökçen, Tez konusunda bir türlü dikiş tutturamayan ev sahibi Unut, Şeref konuklarımız Mathy ve Tarhan'ın sözcüsü Sevilay-Şenal ikilisi, geç de olsa havuçla zenginleştirilmiş Passive'in kekini yeme şerefine erişmiş Cengiz, Serdar Güler isminde paylaşımcılık özelliğini geliştirebilmiş kıymetli olduğuna inandığım bir zatın çikolatasız yazısı ve Kar bahanesiyle bizi mutlu edecek olan tatil ihtimali...
Yedik keki, içtik üçü-beşi bir arada kahveyi, ettik tatil temennilerimizi, terkettik mekanıı....
Toplantının ikinci etabını da elmalı turta eşliğinde, kar tatili müjdesi devamında, Gökçenin evinde gerçekleştirdik: Unutulmuş turtayı kendimizi zorla davet ettirip yemeyi biz unutmadık. NEden unutalım ki?
Yoğun kar yağışına rağmen, binbir güçlükle okuluma vardım ve gördüm ki hiç bir muallim benden farklı bir durumda değil, şaşırdım..
Derken okula ulaşmış muallim arkadaşlarla hoşbeş, laklak, muhabbet etme etkinliklerinin hemen akabinde, günlerdir beklediğimiz "Bloggerlar Toplantısı" akıllara geliverdi. Hemen yoklama listesini aldık elimize ve gördük eksik, noksan kimse yok..
Dedik bu durumu değerlendirelim. VE kaptık bardaklarımızı, fincanlarımızı, çok kıymetli Passive arkadaşımızın havuçla zenginleştirilmiş kekini,
çıktık bir üst kattaki çok kıymettar Unut Kardeşimizin mekanına.
Kimler yoktu ki o kutlu günümüzün, mesut dakikalarında: Okulun bilgi abidesi Ben(Kara), Kek Pişirici Passive, elmalı turta unutucusu Gökçen, Tez konusunda bir türlü dikiş tutturamayan ev sahibi Unut, Şeref konuklarımız Mathy ve Tarhan'ın sözcüsü Sevilay-Şenal ikilisi, geç de olsa havuçla zenginleştirilmiş Passive'in kekini yeme şerefine erişmiş Cengiz, Serdar Güler isminde paylaşımcılık özelliğini geliştirebilmiş kıymetli olduğuna inandığım bir zatın çikolatasız yazısı ve Kar bahanesiyle bizi mutlu edecek olan tatil ihtimali...
Yedik keki, içtik üçü-beşi bir arada kahveyi, ettik tatil temennilerimizi, terkettik mekanıı....
Toplantının ikinci etabını da elmalı turta eşliğinde, kar tatili müjdesi devamında, Gökçenin evinde gerçekleştirdik: Unutulmuş turtayı kendimizi zorla davet ettirip yemeyi biz unutmadık. NEden unutalım ki?
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)