Pazartesi, Haziran 07, 2010

YOĞURTLU TAS


Nasrettin Hoca olma özelliği olan ak sakallı bir zat-ı muhterem, yüceler yücesi bir ağaç olma özelliğini bünyesinde bulmuş bitkisel bir canlının, dal olma özelliği mevcut bir parçasının üzerinde ikamet etme eylemini gerçekleştirirken; biniyor olduğu, ağaca ait, dal isimli yeşil yapraklı uzantıyı kesmiyor muymuş? Hemen yakınlardan geçme fiiline yeltenen köy ahalisi ak sakallı olma özelliğine sahip Nasrettin Hoca'ya sormuş:

"Yahu" , demiş, "Koskocaman olan ve göl olma özellğini pek güzel devam ettiren su kütlesi, hiç maya tutabilir mi?"

Nasrettin ismine malik sakalı uzun kişi cevabı şak! diye yapıştırmış:
"Adı para olan, alışverişlerde kullanışlı olduğu düşünülen o pek değerli malzemeyi veren kişiler, öttürmek için kullanılan düdük isimli cismi çalmak suretiyle ses çıkartır."

Pazartesi, Haziran 30, 2008

DEPRESYONİK RUH DURUMU

Sebebini biliyorum:
Anadolu lisesi öğretmeni olmamı istemeyen, sınav sorusu hazırlayan üçüncü çoğul şahıslar...

Bu şartlar altında onları sevemiyorum.


Seneye artık diyorum..
"Çiftçinin karnını yarmışlar, içinden 40 tane gelecek yıl çıkmış." sözünü değiştirmenin vakti de geldi sanırım.

"Anadolu lisesi isteklisinin karnını yarmışlar, 40 tane gelecek yıl çıkmasın mı?" çıkmışş şişşştt.. layn..Kafayı yeyorum ben.

Perşembe, Temmuz 05, 2007

Yeni Bir KAPI


Pek kıymetli blog ehli!

Şu dakika itibariyle yeni okulumun ismini öğrenmiş bulunmaktayım.

Yer değişikliği isteğimin dikkate alındığı bilgisini buradan siz değerli okurlarıma ilanen duyuruyorum.

Ne mutlu Türkiye sınırları içindeki Kastamonu ilinin Seyidiler ilçesine...

Pazar, Haziran 03, 2007

GEÇMİŞE MAZİ


Dün güzide okulumun, güzide öğrencileriyle birlikte, aç olan karnımız ve gözlerimizle yüklendik bilumum yiyecek ve içecekleri, çıktık yollara. Hedef? Neşet suyu.

Bir eğlendik, bir coştuk, bir kafaları bozar gibi olduk ki anlatamam. Tuhaf değişik bir sürü oyun öğrendim bir günde valla: "İsim kovalamaca", "İstop"(stop isminin mutasyon geçirmiş hali), mendil kapmaca, adını unuttum ama ben uydurayım şimdi, "esir almaca", "salıncak kurup sallanmaca, "hamak kurup rahat bir kafayla binememece, bir sürü şey yemece, çay içmece, kitap götürüp onu okumak istememece, hoplamaca ve de zıplamaca,  bir sürü bir sürü...
Keneymiş, böcükmüş vız geldi. Topunu kaçırdık.

bir yorulduk, bir yorulduk. Akşam 8'i geçiyordu Neşet'ten tarağımızı, Suyu'ndan tasımızı topladığımızda.

Gezi dönüşü, yorgun olma duygularını derin bir şekilde hissediyorken emektar bilgisayarımın başına oturayım, gelen maillerimi inceliyeyim dedim. İnternet, mail, sörf derken şöyle de bir yer buldum. Bir test. Mazi testi.

Uyguladım mazi testini, daldım mazilere.
Şedîd bir şekilde tavsiye ediyorum.

Cuma, Mayıs 18, 2007

Kara Der ki!!


Bence asıl meziyet silgi yokken hata yapmamak değil;

Hali hazırda silgi olmasına rağmen hata yapmamaktır.

Cumartesi, Mart 17, 2007

YATAĞIMDAKİ MİSAFİR



Evet evet, yanlış okumuyorsunuz. Dün akşamdı, yatağımdaydı ve de çok rahattı. Dönüp bana bakmıyordu bile.

Daha önce salonumda, ondan önce kapıma yakın bir köşede yaşam mücadelesi veren soğuk akrebin üçüncü kardeşi dün akşam yatağımdaydı.

Ne mi yaptım?
Önce tırstım, inceledim, öldürdüm, sinirlendim, tedirgin oldum, sökülüp poşete konulabilen gardrobumu çektim-çevirdim altını üstünü süpürdüm, süpürme ve araştırmalar esnasında neye benzediğini ilk bakışta anlayamadığım cisimlere tüylerim tiken tiken olmuş vaziyette irkilerek baktım,söz konusu akrep tarafından göz dikilen yatağımı duvardan bir kaç cm uzak kalacak şekilde ortalamaya çalıştım, google'a girdim bilgi aradım; akrebin nasıl ürediğini, boyutlarını, zehir derecelerini öğrendim, sinirlerim ve tırsaklığımın artmasına istemeden de katkı da bulundum.

Araştırmalarım sonucunda, "Evde uyurken akreplerce götürülmemek için, yatağın dört ayağını içi su dolu kaplara oturtmak işe yarayabilir" bilgisine ulaştım.

Nedense pek rahatlamadım ve tabiyki bu bilgiyi uygulamaya geçirmedim.

Sevgili kardeşlerim, daha uzun yaşayabilmek için daha ne yapabilirim, bana bir
yaşam yolu gösterin. Espri yeteneği olmayan böcükler tarafından öldürülmek istemiyorum.





Pazar, Mart 04, 2007

Ev Dekoreyşını



Evinin salonundan bıkmış bir bacı arar "Dehe Kılıçaslan"ı, "Yahu koşun benim salonu birşeye benzetin" der.

Bunlar da kaparlar kameralarını testerelerini, turuncunun çeşitli tonlarındaki tulumlarını, çalışır çabalar, kamera karşısında fenalık geçirmemize vesile türlü espri vs.. yapar ve en sonunda kadıncağızın evini bir kuşa benzetirler.

Ve evin sahibi hatun kişiyi çağırırlar. "BUYRUN HAYALLERİNİZİN SALONU. Bakalım nasıl buldunuz?"
Benim bu programların ilgiyle izlediğim asıl bölümü işte burasıdır. Çok komik gelir bana.

Ev sahibi içeri girer. Kamera tam karşısındadır. Yorum bekleyen ekibe birşeyler söylemek zorundadır ama çok beğendiğinden değil de şaşkınlığından ne diyeceğini bilememektedir.

Abartılı bir tepkiyle bir rol oynama girişiminde bulunmayı tercih eder ama daha ilk cümlesinde bin kere pişman olur. FAkat artık yapacak birşey yoktur, yola çıkmıştır ve perdelere, koltuğun kenaarındaki işlemelere bir kaç cümle daha uçurtur. Yüzünün gülme organları, dişler çok güzel gülümser, fakat yüzün üst kısmı gerim gerim gerilmiştir.

İki omzuna birer fil oturmuşcasına yorucu bu durumdan ÖTÜRÜ bitmiş birşekilde ekibe bilmem kaç on kere teşekkür eder. Teşekkür eder çünkü Ömrünün geri kalan kısmını mutlu birşekilde geçirmesine vesile olmuşlardır.

Elimi nereye koysam, ne yöne ne kadar süreyle baksam, kontrol edemediğim yüz kaslarıma nasıl söz geçirsem sorularıyla başbaşa olan kadının imdadına programın bittiği haberi gelir.

Kadıncağızdan çok ben rahatlarım nedense.